Andrenin elini kurumuş toprak kokusu sarmıştı,kırmızıya çalan gölümsü bir sandal üzerinde,rengarenk suya bakarken aksinden nefret ediyordu.
Halbuki nilüferleri seviyordu Jessica,sandala vuran ölümü hatırlatan kurbağalar dışında,jessica aslında, o ara sıra su alan ve koyu meşe ağacından Andrenin yaptığı sandala da bayılıyordu,Andre de Jessica nın yaptığı kişnişli lazanyasına.Jessicanın tek bir beyaz elbisesi vardı, belinde küçük kırmızı fiyonku olan..Andrenin doğum günün de giyerdi sadece o elbiseyi..kurumuş şarap lekesi etek ucunda hep dururdu..
Çünkü Andre kendi doğum gününde , çamurdan çıkardığı sürpriz bir tek taş ile evlenme teklif etmişti ona..Jessica da heyecandan merlot şarabını döküvermişti eteğine..O gün şehirde donuk bir fırtına uyarısı gelmişti ama haberi onların kasabasına ulaşamamıştı,Andre Jessica ile birlikte incelmiş biraz da yaşlı sandallarına bindiler, akşam yemeği için gökkuşağı alabalığı tutacaklardı..Hava cehennem rengine büründü,göl suyu karanlığa gömüldü.Andre anlamamıştı Jessica niye o özel beyaz elbiseyi giymişti..Sular yükselince geri dönmeyi düşündüler dönüyorlardı da,ıslanmış sandalda Jessica ayağa kalkarak birşeyler mırıldanıyordu, iki eli ile göbeği ve özel bölgesini tutarak..mutluluk fışkırıyordu ela gözlerinden, mutlu haberi orada açıklayacaktı..Ama soğuk siyaha yakın bir dalga alıp götürdü onu nilüferlerin arasından,Andre suya atladı ise de Jessica kaybolmuştu yüreğinin parçası Jessica..Ve Andrenin elini kurumuş toprak kokusu sarmıştı,Jessica nın mezarına, yetişmeyeceğini bildiği halde nilüferleri dikmekten...Andre aslında asla vazgeçmeyeceti..Aşk, bazen, kokusu olmayan bir çiçeği koklayarak onu yüreğine sığdırmaktır..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder